Transforming Friendship: A Summer Shopping Adventure
Scarica e ascolta ovunque
Scarica i tuoi episodi preferiti e goditi l'ascolto, ovunque tu sia! Iscriviti o accedi ora per ascoltare offline.
Transforming Friendship: A Summer Shopping Adventure
Questa è una trascrizione generata automaticamente. Si prega di notare che non è garantita la completa accuratezza.
Capitoli
Descrizione
Fluent Fiction - Turkish: Transforming Friendship: A Summer Shopping Adventure Find the full episode transcript, vocabulary words, and more: https://www.fluentfiction.org/transforming-friendship-a-summer-shopping-adventure/ Story Transcript: Tr: Deniz, mağazaların kapılarının önünde duran indirim işaretlerine...
mostra di piùFind the full episode transcript, vocabulary words, and more:
fluentfiction.org/transforming-friendship-a-summer-shopping-adventure
Story Transcript:
Tr: Deniz, mağazaların kapılarının önünde duran indirim işaretlerine gözlerini dikti.
En: Deniz stared at the discount signs in front of the store doors.
Tr: Alışveriş merkezindeki kalabalıktan hoşlanmıyordu ama bugün bir istisna yapacaktı.
En: She didn’t enjoy the crowds in the shopping mall, but today she would make an exception.
Tr: “Zeynep, hadi şu hediyeyi bulalım,” dedi.
En: “Zeynep, let’s find that gift,” she said.
Tr: Zeynep, neşeyle Deniz'in koluna girdi.
En: Zeynep cheerfully linked arms with Deniz.
Tr: “Eğlenceli olacak, Deniz! Hem birlikteyiz ya,” dedi.
En: “It’s going to be fun, Deniz! Plus, we're together,” she said.
Tr: Alışveriş merkezi, yaz indirimleri nedeniyle dopdoluydu.
En: The shopping mall was packed because of the summer sales.
Tr: Mağazaların içinden kahkaha sesleri ve sohbetler yükseliyordu.
En: Laughter and conversations were rising from inside the stores.
Tr: Deniz, belirli bir bütçeye sadık kalmak isterken Zeynep, her mağazayı gezmek istiyordu.
En: While Deniz wanted to stick to a specific budget, Zeynep wanted to visit every store.
Tr: Deniz, ne kadar temkinli ve düzenli olduğunu düşündü ve Zeynep'in tam tersi olduğunu fark etti.
En: Deniz thought about how meticulous and organized she was and realized Zeynep was her complete opposite.
Tr: Ama Zeynep'in yanında olmak onu biraz gevşetiyordu.
En: But being around Zeynep relaxed her a bit.
Tr: İlk başta Deniz, Zeynep ile adım adım her mağazaya girmekte zorluk çekti.
En: At first, Deniz struggled to enter each store step by step with Zeynep.
Tr: Her durakta kalabalığın arasında kayboluyordu.
En: She kept getting lost in the crowd at every stop.
Tr: “Zeynep, bu çok zor. Odaklanamıyorum,” diye itiraf etti.
En: “Zeynep, this is very hard. I can't focus,” she admitted.
Tr: “Sadece birlikte eğlenelim. Hediye bulmak için acele etmeyelim,” dedi Zeynep gülümseyerek.
En: “Let's just have fun together. We don’t need to rush finding the gift,” Zeynep said with a smile.
Tr: Deniz, Zeynep'in özgürlüğüne ve neşesine hayran kaldı ama hala endişeliydi.
En: Deniz admired Zeynep’s free spirit and joy, but she was still worried.
Tr: Bir süre sonra, Deniz başını salladı.
En: After a while, Deniz nodded.
Tr: “Tamam Zeynep, senin peşinden gideceğim. Bana rehberlik et,” dedi.
En: “Okay, Zeynep, I’ll follow your lead. Guide me,” she said.
Tr: Zeynep, ona güven veren bir bakışla karşılık verdi.
En: Zeynep responded with a reassuring look.
Tr: “Merak etme, Deniz. Hem eğleneceğiz hem de hediye bulacağız,” dedi.
En: “Don’t worry, Deniz. We’ll both have fun and find the gift,” she said.
Tr: Onlar birçok mağaza gezdi.
En: They visited many stores.
Tr: Deniz, bazen yoruldu ama Zeynep'in coşkusu moralini yüksek tuttu.
En: Sometimes Deniz got tired, but Zeynep’s enthusiasm kept her spirits high.
Tr: Neredeyse bir saat geçmişti ki, Deniz iyice yoruldu.
En: Almost an hour had passed when Deniz got really tired.
Tr: “Zeynep, lütfen duralım. Çok yoruldum,” dedi.
En: “Zeynep, please let’s stop. I’m very tired,” she said.
Tr: “Tamam, şu mağaza son olsun. Sonra biraz dinleniriz,” dedi Zeynep.
En: “Okay, let this store be the last one. Then we’ll rest a bit,” Zeynep said.
Tr: Bu mağaza, Zeynep'in favori butiklerindendi ama Deniz için sıradandı.
En: This store was one of Zeynep’s favorite boutiques but ordinary for Deniz.
Tr: İçeri girdiklerinde, Deniz'in gözüne bir hediye kutusu çarptı.
En: When they entered, Deniz’s eyes caught sight of a gift box.
Tr: “Bu mükemmel olacak!” dedi heyecanla.
En: “This will be perfect!” she said excitedly.
Tr: Zeynep de kutuyu onayladı.
En: Zeynep also approved of the box.
Tr: “Harika bir seçim! Hem de indirimde,” dedi gülerek.
En: “Great choice! And it’s on sale,” she said, laughing.
Tr: Birkaç dakika içinde hediye alınmıştı.
En: Within a few minutes, the gift was bought.
Tr: Deniz, Zeynep'e döndü, minnetle.
En: Deniz turned to Zeynep, grateful.
Tr: “Teşekkür ederim Zeynep. Bu deneyim benim için çok değerliydi,” dedi.
En: “Thank you, Zeynep. This experience was very valuable to me,” she said.
Tr: Zeynep, kolunu onun omzuna attı.
En: Zeynep put her arm around Deniz’s shoulders.
Tr: “Deniz, seninle birlikte olmak her zaman eğlenceli. Hem biz de hediye bulduk, ne güzel!”
En: “Deniz, it’s always fun being with you. And we found the gift, how nice!”
Tr: Alışveriş merkezinden çıkarken Deniz, yaz güneşinin altında Zeynep'in cesur ve rahat tavrını düşündü.
En: As they left the shopping mall, Deniz thought about Zeynep’s bold and relaxed manner under the summer sun.
Tr: O andan itibaren hayatında daha spontan ve daha az planlı olmaya karar verdi.
En: From that moment, she decided to be more spontaneous and less planned in her life.
Tr: Zeynep de Deniz'in sabrını ve dikkatliliğini takdir etti.
En: Zeynep also appreciated Deniz’s patience and attentiveness.
Tr: Onlar, yorgun ama mutlu, alışveriş merkezinden ayrıldılar ve buz gibi limonatalarını yudumlayarak günü sonlandırdılar.
En: They left the mall tired but happy, ending their day sipping ice-cold lemonades.
Tr: Bu yaz alışverişi, iki dostu daha da yakınlaştırmıştı.
En: This summer shopping trip had brought the two friends even closer.
Tr: Deniz ve Zeynep, birbirlerinin farklılıklarına saygı duymayı ve bunları birer güç olarak görmeyi öğrenmişlerdi.
En: Deniz and Zeynep had learned to respect each other's differences and see them as strengths.
Tr: Her ikisi de birbirlerinden çok şey öğrenmişti: denge ve sabır.
En: Both had learned a lot from each other: balance and patience.
Tr: Ve bu hikaye, her iki dostun da yeni bir şeyler keşfettiği, macera dolu bir günle son buldu.
En: And so, this story ended with an adventure-filled day where both friends discovered something new.
Vocabulary Words:
- crowd: kalabalık
- exception: istisna
- gift: hediye
- cheerfully: neşeyle
- packed: dopdolu
- summer sales: yaz indirimleri
- budget: bütçe
- meticulous: temkinli
- organized: düzenli
- relaxed: gevşetmek
- struggled: zorluk çekmek
- focus: odaklanmak
- free spirit: özgür ruh
- enthusiasm: coşku
- tired: yorgun
- ordinary: sıradan
- approved: onaylamak
- valuable: değerli
- grateful: minnettar
- spontaneous: spontan
- patience: sabır
- attentiveness: dikkat
- adventure-filled: macera dolu
- linked: koluna girmek
- reassuring: güven veren
- lead: rehberlik etmek
- laughed: gülmek
- sipping: yudumlamak
- strengths: güçler
- discover: keşfetmek
Informazioni
Autore | FluentFiction.org |
Organizzazione | Kameron Kilchrist |
Sito | www.fluentfiction.org |
Tag |
Copyright 2024 - Spreaker Inc. an iHeartMedia Company