Lost and Found: A Thrilling Quest in Istanbul's Grand Bazaar
Scarica e ascolta ovunque
Scarica i tuoi episodi preferiti e goditi l'ascolto, ovunque tu sia! Iscriviti o accedi ora per ascoltare offline.
Lost and Found: A Thrilling Quest in Istanbul's Grand Bazaar
Questa è una trascrizione generata automaticamente. Si prega di notare che non è garantita la completa accuratezza.
Capitoli
Descrizione
Fluent Fiction - Turkish: Lost and Found: A Thrilling Quest in Istanbul's Grand Bazaar Find the full episode transcript, vocabulary words, and more: https://www.fluentfiction.org/lost-and-found-a-thrilling-quest-in-istanbuls-grand-bazaar/ Story Transcript: Tr: Emir, İstanbul Kapalıçarşı'nın...
mostra di piùFind the full episode transcript, vocabulary words, and more:
fluentfiction.org/lost-and-found-a-thrilling-quest-in-istanbuls-grand-bazaar
Story Transcript:
Tr: Emir, İstanbul Kapalıçarşı'nın renkli ve hareketli dünyasında kaybolmuş gibiydi.
En: Emir seemed lost in the colorful and lively world of Istanbul's Grand Bazaar.
Tr: Sonbaharın serin rüzgarı, çarşıdaki küçük pencerelere doluyor ve içerideki kalabalığın seslerine karışıyordu.
En: The cool autumn breeze was flowing through the small windows of the bazaar, mingling with the noise of the crowd inside.
Tr: Emir titredi; altın ve baharat kokularının karışımı, onu biraz rahatsız ediyordu.
En: Emir shivered; the mix of gold and spice scents made him a little uneasy.
Tr: Yanında Selin vardı.
En: Beside him was Selin.
Tr: Selin'in gözleri parlıyordu, maceracı ruhu her zamanki gibi kıpır kıpırdı.
En: Selin’s eyes sparkled, her adventurous spirit was as restless as always.
Tr: İkili, İstanbul'a keyifli bir tatil için gelmişti ama işler pek de planlandığı gibi gitmiyordu.
En: The duo had come to Istanbul for an enjoyable vacation, but things weren’t going as planned.
Tr: Selin'in ailesinden kalma değerli bir bilezik kaybolmuştu.
En: A valuable bracelet, a family heirloom of Selin’s, had gone missing.
Tr: Bu durumu çözmek Emir'in göreviydi, en azından kendisi öyle düşünüyordu.
En: Solving this situation was Emir’s responsibility, or at least that’s what he thought.
Tr: Selin'e baktı; yüzünde hafif bir endişe vardı ama umut doluydu.
En: He looked at Selin; she had a slight worry on her face but was full of hope.
Tr: Emir, "Polis karakoluna gitmeliyiz," dedi.
En: “We need to go to the police station,” Emir said.
Tr: Selin omuz silkerek, "İyi olur!" dedi.
En: Selin shrugged, “That would be good!” she replied.
Tr: Ancak Emir Türkçeyi çok az biliyordu.
En: However, Emir knew very little Turkish.
Tr: Bunun farkındaydı ve ne yapacağı konusunda plan yapması gerekiyordu.
En: He was aware of this and needed to plan what to do.
Tr: Kapalıçarşı'nın karmaşasında ilerlerken, Emir dikkatle etrafına bakınıyordu.
En: As they moved through the chaos of the Grand Bazaar, Emir looked around carefully.
Tr: Kalabalıklar arasında yol almak zordu.
En: Navigating through the crowds was difficult.
Tr: Gözleri sürekli olarak çeşit çeşit dükkanlara kayıyordu.
En: His eyes kept wandering to the various shops.
Tr: Her köşeden farklı bir satıcı, dikkatlerini çekmeye çalışıyordu.
En: From every corner, different vendors were trying to grab their attention.
Tr: Bir ara Selin, yanındaki bir satıcıya göz kırptı.
En: At one point, Selin winked at a vendor nearby.
Tr: Emir hemen adımlarını hızlandırdı.
En: Emir immediately quickened his pace.
Tr: Kayıp bileziği bulmaları gerekiyordu.
En: They needed to find the lost bracelet.
Tr: Kısa süre sonra bir karakol gördüler.
En: Shortly after, they spotted a police station.
Tr: Karakolda, biraz çatlak döşemeler ve yoğun bir atmosfer vardı.
En: Inside, there were some cracked tiles and a busy atmosphere.
Tr: Emir kendini topladı, polisiye dizi izlemelerinin hiç işe yaramayacağını hissetti.
En: Emir composed himself, feeling that watching police dramas wouldn’t be of much help here.
Tr: Kesik kesik kelimelerle durumu anlatmaya çalıştı.
En: He tried to explain the situation with broken words.
Tr: Polis memuru dostça bir şekilde gülümsedi ve nazikçe yardıma hazır olduklarını, ellerinden geleni yapacaklarını söyledi.
En: The police officer smiled kindly and assured them they were ready to help and would do their best.
Tr: Bu biraz rahatlatmıştı Emir'i.
En: This relieved Emir a bit.
Tr: Sonraki adım çarşıdaki dükkanları dolaşmaktı.
En: The next step was to tour the shops in the bazaar.
Tr: Emir ve Selin satıcılarla konuşarak bilezik hakkında bilgi toplamaya çalıştılar.
En: Emir and Selin talked to the vendors, trying to gather information about the bracelet.
Tr: Biri sonunda bir ipucu verdi.
En: Eventually, someone gave them a clue.
Tr: "Bu bileziği şurada gördüm galiba," dedi yaşlı bir takıcı.
En: “I think I saw that bracelet over there,” said an old jeweler.
Tr: Emir hızla oraya yöneldi.
En: Emir quickly headed there.
Tr: Dükkan sahibi, basit bir şekilde, onlara bir kutu gösterdi.
En: The shop owner simply showed them a box.
Tr: İçinde kaybettikleri bilezik vardı.
En: Inside was the lost bracelet.
Tr: Emir ile Selin rahat bir nefes aldı.
En: Emir and Selin breathed a sigh of relief.
Tr: Emir, içini kaplayan rahatlıkla satıcıya teşekkür etmeyi başardı.
En: With a sense of comfort, Emir managed to thank the vendor.
Tr: Hafifçe Selin'e baktı ve onun gülümsemesini gördü.
En: He glanced at Selin and saw her smile.
Tr: Bilezik geri dönmüştü.
En: The bracelet was back.
Tr: Emir, Selin'in gözlerinde bir hayranlık gördü.
En: Emir saw admiration in Selin's eyes.
Tr: Kendi içinde, karşılaştığı zorlukları aşabildiği için biraz daha güçlü hissetti.
En: Internally, he felt a bit stronger for overcoming the challenges he faced.
Tr: İstanbul'un kalabalık ritminde, Kaybolan bir bilezik sayesinde artık daha kararlı ve özgüvenliydi.
En: In the busy rhythm of Istanbul, thanks to the lost bracelet, he was now more determined and confident.
Tr: Gezileri bitmeden bir Türk çayı için mola verdiler.
En: Before their trip ended, they took a break for some Turkish tea.
Tr: Yan yana otururlarken Emir, bu maceranın onları daha da yakınlaştırdığını düşünüyordu.
En: As they sat side by side, Emir thought about how this adventure had brought them closer.
Tr: Selin, "Biliyor musun, harika bir iş çıkardın," dedi.
En: Selin said, “You know, you did a great job.”
Tr: Emir gülümsedi.
En: Emir smiled.
Tr: İstanbul'da sadece bilmediği sokaklarda değil, aynı zamanda kendi iç dünyasında da güzel bir yolculuk yapmıştı.
En: In Istanbul, he had embarked on a beautiful journey not only through unknown streets but within his own inner world as well.
Vocabulary Words:
- breeze: rüzgar
- scents: kokular
- uneasy: rahatsız
- heirloom: miras
- shivered: titredi
- mingling: karışıyor
- shrugged: omuz silkti
- navigating: yol almak
- chaos: karmaşa
- vendor: satıcı
- cracked: çatlak
- composed: topladı
- dramas: diziler
- clue: ipucu
- glanced: göz attı
- admiration: hayranlık
- overcoming: aşmak
- restless: kıpır kıpır
- determined: kararlı
- confident: özgüvenli
- restless: kıpır kıpır
- turmoil: kargaşa
- traverse: geçmek
- amidst: arasında
- spot: tespit etmek
- kindly: nazikçe
- relieved: rahatladı
- breathed: nefes aldı
- sparkled: parlıyordu
- gather: toplamak
Informazioni
Autore | FluentFiction.org |
Organizzazione | Kameron Kilchrist |
Sito | www.fluentfiction.org |
Tag |
Copyright 2024 - Spreaker Inc. an iHeartMedia Company