Yavuz Baydar: Terkoğlu ve Kılınç’ın tutuklanması kararan kriz sürecinde haberciliğe saldırıdır
Scarica e ascolta ovunque
Scarica i tuoi episodi preferiti e goditi l'ascolto, ovunque tu sia! Iscriviti o accedi ora per ascoltare offline.
Descrizione
Odatv Haber Müdürü Barış Terkoğlu ve gazeteci Hülya Kılınç savcılık tarafından tutuklama talebiyle sevk edildikleri Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği'nce tutuklandı. Bu gelişme ile, Türkiye hapishanelerinde tutuklu ve hükümlü bulunan gazeteciler...
mostra di piùBu gelişme ile, Türkiye hapishanelerinde tutuklu ve hükümlü bulunan gazeteciler listesine iki kişi daha eklenmiş bulunuyor. Mevcut rejimin niteliği ve işleyiş biçimi göz önüne alındığında bu son tutuklamalarla ilgili şaşırtıcı bir yön yok. Çok yakın bir tarihte Freedom House ve Sınır Tanımayan Gazeteciler gibi uluslararasın kuruluşlar bir kez daha Türkiye hükümetini mevcut kaygı verici veriler üzerinden dünyanın en baskıcı yönetimleri arasında göstermeye devam edecekler, haklı olarak. Freedom House'un ülkemizi 'özgür olmayanlar' kategorisinde tutmaya devam edeceğini şimdiden öngörebiliriz.
Öte yandan, bu iki gazetecinin tutuklanmasına ilişkin gelişmeler ilginç. Çünkü hadisenin merkezinde Libya'da öldürülen ve rütbesinin albay olduğu anlaşılan bir MİT mensubuyla ilgili cenaze haberi var. Bu da ister istemez, yıllar önce yine merkezinde MİT'in bulunduğu ve işin içine jandarmaların da karıştığı, Suriye'ye gönderilen silah ve mühimmat yüklü kamyonlarla ilgili gelişmeleri hatıra getirmekte.
Ona geçmeden önce, her iki gazeteciye yöneltilen suçlamalara bakalım:
1. İstihbarat faaliyeti ile ilgili bilgi ve belgeleri elde etmek (2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu 27/1)
2. İstihbarat faaliyeti ile ilgili bilgi ve belgelerin ele geçirilmesine sebebiyet vermek (2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu 27/2)
3. İstihbarat faaliyeti ile ilgili bilgi ve belgeleri ifşa etmek (2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu 27/3-1)
Gazeteci Terkoğlu uzun savunmasının bir bölümünde şunları söylüyor, aktarıyorum:
''Benim yargılandığım bu haber vatanından çok uzakta şehit olmuş bir MİT’çinin şahadetinin ardından kendisine yapılan cenaze töreninin haberleştirmekten ibarettir. Bu haberin hali hazırda şehit olmuş bir yurttaşımızın görevi ile gizli görevi ile sırları ile ne ilgisi vardır? Buna ilişkin bir tek cümle gösterebilir misiniz?''
Bu savunmanın bu kadarının bile, haklılık içerdiğini anlatmaya gerek dahi yok. İster MİT kanunu olsun, ister başka bir kanun, bir devlet görevlisinin cenazesiyle ilgili haberi veren kişiye normal şartlarda ucunun asla değmemesi gerekir. Bu bir haberdir, halkın bu gelişmeden haberdar edilmesi kadar doğal bir gazetecilik hakkı olamaz. Kaldı ki, habere konu olan bilgiler evvelce muhalefet partilerinden İYİ Partinin milletvekilşi olan Ümit Özdağ tarafından üstelik merhumun ismi de zikredilerek Meclis kürsüsünden dile getirildi, ve bazı internet sitelerinde de yer aldı. Kısacası burada hukuk ve yargı kisvesi altında yeni bir göz korkutma, caydırma ve sansürleme hamlesi söz konusu.
Öte yandan, Suriye ve Libya siyasetlerinin geldiği nokta bakımından, genel Ankara resmine baktığımızda, bu iki tutuklamanın devlet güvenlik ve istihbarat mekanizması içinde genişleyen bir kavgaya veya ucu belirsiz bir hesaplaşmaya işaret ettiği de söylenebilir. Sıkışan iktidar odakları, tabir caizse, bu kritik dönemde hiçbir çatlak sesin çıkmasını istemiyor ve bunun için mengeneleri daha da sıkmaya kararlı görünüyor. Gözaltıların apar topar tutuklamaya çevrilmesi ancak böyle okunabilir.
AKP-MHP ittifak yapısının şu ana kadar ikna edici gözükmeyen Suriye ve son olarak da Libya sınırötesi örtülü faaliyetleri, iktidarın yumuşak karnı. Buna şüphe yok. Bu açıdan, MİT Tırları olarak bilinen hadisenin ürettiği gelişmeler de hatırlanmalı.
Malumunuz, Suriye'de cihadçı grupları adres aldığı öne sürğlen silah ve mühimmat sevkıyatında olduğu öne sürülen MIT Tırlar ile ilgili haberlerin ilki, Hatay Kırıkhan'daki ilk grup tırlar ile ilgili olanı, Ocak 2014 başında Fatih Yağmur imzasıyla Radikal'de yayınlanmıştı. Bunu daha sonra Adana'daki ikinci grup MIT tırları ile ilgili olarak Aydınlık, DHA ve en son olarak da videoları içerecek şekilde Cumhuriyet haberleri izlemişti. Bunların sonucunda, Fatih Yağmur, bizzat Erdoğan'ın baskıları sonucunda Radikal gazetesi yönetimi tarafından işten çıkarılmış, daha sonra da Cumhuriyet gazetesi aleyhinde, mahkumiyetlerle sonuçlanan büyük bir dava açıılmıştı.
Bu son tutuklamaları da böylesi büyük bir çerçevede, halen gelişmekte olan karanlık bir sürecin parçası olarak görmek gerekir. Gazetecilerin görevi de burada bir kez daha devreye giriyor: Sonucu ne olursa olsun, elbette ki sorumluluğu da elden bırakmadan, ama önceliği daima halkın doğru bilgilendirilmesine vererek, devletin hesap vermekten kaçındığı karanlık işleri de açığa çıkarmak. Bu muazzam bir sistem krizi yaşamakta olan Türkiye'nin bugünü ve yarını için en önemli mesleki görev.
Son olarak şunu da ekleyeyim: neresinden bakarsak bakalım, son tutuklamalar doğrudan haberi ve haberciliği hedef almakta. Gerisi boş laf. Kim saklanan gerçekleri haber yaparsa, bu saldırıların hedefi ve böyle olmaya devam edecek. Ahval, iki kez Berat Albayrak bir kez de Suriye ile ilgili yayınladığı doğru haberler nedeniyle tam üç kez erişime engellenmişti. Haberciliğin peşinde koşan hepimiz, siyasi meşrebimiz ne olursa olsun, bu yönetimin ayrım gözetmeyen baskısı altındayız. Dolayısıyla, medya içinde didişmenin, devlet dilini kabul etme anlamına gelen damgalamanın ve yaftalamanın, meslek ortak zemininde buluşmaktan kaçınmanın, sadece ve sadece sansürcü iktidarın ve onu destekleyen odakların işine yaradığını da vurgulamak gerek. Şimdi dayanışma zamanı. Haberi halka ulaştırmak için çabaları daha da yoğunlşatırma zamanı.
Informazioni
Autore | Ahval |
Organizzazione | Ahval |
Sito | - |
Tag |
Copyright 2024 - Spreaker Inc. an iHeartMedia Company
Commenti