Nurun Ihlasta Birinci Talebesi / 2019 Eylül
Scarica e ascolta ovunque
Scarica i tuoi episodi preferiti e goditi l'ascolto, ovunque tu sia! Iscriviti o accedi ora per ascoltare offline.
Descrizione
Hulusi ağabey, Hz. Üstad ile az görüşen talebelerdendir. Sayılı görüşmeleri için şu değerlendirmeyi yapar: “O anda öyle bir hâl içine giriyordum ki tarif edemem. Üstad ile çok az görüştüğümüz halde...
mostra di piùgiriyordum ki tarif edemem. Üstad ile çok az
görüştüğümüz halde o kadar lezzet aldım ki
tarife sığmaz. İlk intibalarımı ömrüm oldukça
anlatsam yine de bitiremem. Beni öyle bir çekti
çevirdi ki başka hiçbir şeye meylimiz kalmadı.
Neyi vardıysa bana söyledi. O Allah vergisidir.
Bazısı senelerce gider, bazısı kısa zaman içinde
görüşür, fevkalâde alır. Cenab-ı Hak bize nasip
etti. Hayatımda ilk defa birine, ‘Üstad’ dedim,
hata etmedim, isabet ettim.”
“Barla’da, Üstad Hazretleri cehri okunan
namazlarda, bilhassa sabah namazlarında
Kur’ân-ı Kerimin ‘Elhamdülillah’ ile başlayan
surelerini okurdu. Kur’ân okuyuşu bambaşkaydı. Kur’ân’ın hakikatlerini duyarak ve yaşayarak okurdu. Kur’ân’ın İlahî sadası bütün
ruhunu kaplardı. Onun okuyuşu hafız ve hocalara hiç benzemezdi. Tecvid-i maneviye ile, yani
Kur’ân’ın mânâsına uygun olarak okurdu.”
Hulusi ağabey, bir mektubunda Üstad’a
“Beni de Nur şakirtleri içinde Ashab-ı Kehf’in
Kıtmir’i gibi kabul buyurun” der. Cevabî mektubunda Üstad ise, “İnşallah sen bu zamanda
Ashab-ı Kehf’in birincilerindensin” der.
İlk görüşmeden sonra Üstad’ın “Uzaklığın
alameti olan mektuplaşmak âdetim değil, fakat
sen yaz!” demesini bir emir telakki eden Hulusi ağabeyin sorulu mektupları Mektubat’ın
doğmasına vesile olur. Bu hususta şöyle der:
“Bazı sualleri başkaları bana sorardı. Ben de
Üstad Hazretlerine sorardım. Mesela, ‘Ceddidû
imânekün bi lâ ilâhe illallah’ hadisini, Rüşdiye
hocalarından Arapgirli İbrahim Efendi bana
sormuştu. Ben de 1932’de Elaziz’den Barla’ya
mektup yazarak Üstad’dan sormuştum.”
Şimdi Tunceli ilinin bulunduğu bölgenin
eski adı olan Dersim’de bazı aşiret ağaları mal
ve namuslarının tehlikede olduğunu ileri sürerek isyan etmişlerdi. 1935’lerde başlayan olaylar, hükümet tarafından çok kanlı bir şekilde
bastırılır. Bazılarının hatasıyla yüzlerce masumun hayatına kıyılır, dehşetli zulümler işlenir.
O sırada Sivas’ta komuta kursunda bulunan
Hulusi ağabey, oradan Elazığ’a getirtilerek Tunceli’deki olayları bastırmaya memur edilir. Bu
görevi almaktan büyük bir ıstırap duyan ağabeyimiz gelişen olayları şöyle anlatır: “1938’de
bizi Dersim İsyanını bastırmaya memur etmişlerdi. İsyan dedikleri de bazı dağ köylerinin o
yıl vergilerini vermemiş olmalarıydı. Bize verilen emir tek kelimeyle ‘imha’ idi. ‘Canlı bir şey
bırakmayın. Genç ihtiyar, çocuk kadın demeden
imha edin!’ deniyordu. “Ben kıta komutanıydım. En çetin ve zor vazifeyi bize verdiler; ‘Sen
piyadesin, seni topla takviye etmek gerekir’
dediler. Âmirlerimiz ‘Bunları imha edin!’ diyordu. Hâlbuki ben o zamana kadar bütün cephelerde, silahlı düşmanla savaşmıştım. Bir asker,
silahsız masum insanları nasıl öldürebilir? Bu
yüzden müthiş bir hüzün ve ıstırap içindeydim.
Çok üzüntülüydüm. Çünkü Çanakkale’de Fransız ve İngilizlerle, Kafkaslarda Ruslarla çarpıştık. Fakat bunlar kim? Çapulcu değil, muharip
değil ki? Bunlarla yapacağımız muharebede iki
taraf için ölüm tehlikesi var. Bir yara alıp ölürsek ne sayılacağız?
Informazioni
Autore | Çağlayan Dergisi |
Organizzazione | Çağlayan Dergisi |
Sito | - |
Tag |
Copyright 2024 - Spreaker Inc. an iHeartMedia Company