Hale İle Hallenenler (4) / 2019 Şubat
5 feb 2019 ·
9 min. 25 sec.
Scarica e ascolta ovunque
Scarica i tuoi episodi preferiti e goditi l'ascolto, ovunque tu sia! Iscriviti o accedi ora per ascoltare offline.
Descrizione
Ey o yüce hâleye müteveccih dırahşan çehre! Sen her zaman aynı şeyleri diledin ve aynı şeylerle sürekli içten içe inledin. Sesin/sesiniz gelip tâ bu çağlara da ulaştı. O nağmeleri duymaya...
mostra di più
Ey o yüce hâleye müteveccih dırahşan çehre!
Sen her zaman aynı şeyleri diledin ve aynı
şeylerle sürekli içten içe inledin. Sesin/sesiniz
gelip tâ bu çağlara da ulaştı. O nağmeleri duymaya
teşne gönüller, sızlanışlarınızı paylaşma
sadedinde aynı şeyleri dillendirdi ve vicdanlarının
diliyle, elleri aynı kapının tokmağında,
“Kerem kıl, kesme Sultanım keremin bînevâlerden
Keremkâne yakışır mı kerem kesmek gedâlerden!..”
(M. Lütfi Efendi)
deyip iç döktüler. Aslında O, hiçbir zaman
“kerem!” diyerek kapısına yönelenleri yüz üstü
bırakmamış ve asla onlara hicran yaşatmamıştır.
Hazreti İmam konuyla alakalı niyazını daha
da derinleştirerek inler ve “Ey Rabb-i Rahîm’im!
Enîsim ol! Ruhumdaki Sensizlik vahşetini gider..
sürçmelerimi ve düşe-kalka yürümelerimi
bağışla! Hatalarımı Settâr ism-i şerifinle setreyle!
Bendeni sıyanet seraları içine alarak teminat-
ı hâssanla emin kıl!” der; teveccüh, inayet,
riâyet, kilâet beklentileri içine girerek, tutunur
o kopmayan “urvetü’l-vüskâ”ya ve yürür tevekkül,
teslim ve tefviz kanatlarıyla “lâ mekânî”liğe
doğru.
Doymaz nâmütenâhî istikametindeki şahlanışında
her vesileyi değerlendirmeye.. yönelir
yerinde muhabbet mihrabına.. aşk dilenciliğine
durur Maşuk-ı Hakîkî’den.. yetinmez elde ettikleriyle,
“daha!” der; kanat çırpar, yükselir verâlar
verâsı ufuklara.. ulaşmak istediği zirveye
erme adına kalmaz eşiğine baş koymadığı ve
teveccüh etmediği sıfât ve şuûn.. gönülden hep
bir dilenci tavrıyla süsler niyazlarını o “Güzel
İsimler” boyasıyla.. bilmez nazlanmayı, inler
sürekli Hazreti Yakup ve Yûnus İbn Mettâ gibi,
(Yusuf sûresi, 12/86) iniltileriyle,
tasa ve dağınıklıkla hep Hazreti Müşkil-
küşâ’nın kapısı önünde.. sızlanır ve Kudreti
Sonsuz’a ne inceden ince niyaz besteleri sunar.
Yer yer ümit ve reca hissine kapılır ve şevk u
şükürle şahlanarak Yunus edasıyla:
“Hoştur bana Senden gelen,
Ya hıl’at ü yahut kefen;
Ya taze gül yahut diken,
Lütfun da hoş, kahrın da hoş.”
der. Rıza televvünlü reca hissiyle her vâridi bir
armağan gibi öper, başına kor; olup biten bütün
bu ihsasları özel bir teveccüh anlayışıyla ve
“Rabbimin benimle muamelesi!” mülahazasıyla
karşılar; Rab’den birer armağan saydığı bütün
bu deyiş ve sezişleri iç içe sevinç hissiyle istikbal
eder.
Hep böyle olmuştu ve böyleydi Hâle ile hallenenlerin
değişmeyen duyuş ve sezişleri.. hiçbir
zaman dinmeyen heyecanları ve azm ü ikdamları..
baş döndüren semâvîlikleri ve melekleri
imrendiren, şeytanları fersah fersah uzaklaştıran
kalb ve ruh desenindeki tavırları. Ne hoş
dillendirir âşıklar sultanı Hazreti Mevlânâ, Hâle’ye
müteveccih bu dırahşan çehrelerin o farklı
yanını: “Bazen melekler bizim incelik ve nezaketimize
imrenirler; bazen de şeytanlar kabalık
ve densizliğimizden nefret duyarlar.”
Günümüzde gök ehlini imrendirecek insanların
bulunduğuyla alakalı bir şeyler söylemek
oldukça zor ama şeytanı zil takıp fıkır fıkır oynatan
insan sayısının hiçbir dönemde olmadığı
kadar mebzul bulunduğu da bir gerçek.
“Cenâb-ı Erhamürrâhimîn, ciddi bir “ba’s ü
ba’de’l-mevt” ile, bütün bütün şirazeden çıkmış
bu çağın şeytan güdümündeki insanlarına da
Hâle’ye müteveccih gönül erleri yolunda dirilişler
lütfeylesin!” niyazıyla, bu konuya da bir noktalı
virgül koyarak şimdilik “yeter!” diyorum.
mostra meno
Sen her zaman aynı şeyleri diledin ve aynı
şeylerle sürekli içten içe inledin. Sesin/sesiniz
gelip tâ bu çağlara da ulaştı. O nağmeleri duymaya
teşne gönüller, sızlanışlarınızı paylaşma
sadedinde aynı şeyleri dillendirdi ve vicdanlarının
diliyle, elleri aynı kapının tokmağında,
“Kerem kıl, kesme Sultanım keremin bînevâlerden
Keremkâne yakışır mı kerem kesmek gedâlerden!..”
(M. Lütfi Efendi)
deyip iç döktüler. Aslında O, hiçbir zaman
“kerem!” diyerek kapısına yönelenleri yüz üstü
bırakmamış ve asla onlara hicran yaşatmamıştır.
Hazreti İmam konuyla alakalı niyazını daha
da derinleştirerek inler ve “Ey Rabb-i Rahîm’im!
Enîsim ol! Ruhumdaki Sensizlik vahşetini gider..
sürçmelerimi ve düşe-kalka yürümelerimi
bağışla! Hatalarımı Settâr ism-i şerifinle setreyle!
Bendeni sıyanet seraları içine alarak teminat-
ı hâssanla emin kıl!” der; teveccüh, inayet,
riâyet, kilâet beklentileri içine girerek, tutunur
o kopmayan “urvetü’l-vüskâ”ya ve yürür tevekkül,
teslim ve tefviz kanatlarıyla “lâ mekânî”liğe
doğru.
Doymaz nâmütenâhî istikametindeki şahlanışında
her vesileyi değerlendirmeye.. yönelir
yerinde muhabbet mihrabına.. aşk dilenciliğine
durur Maşuk-ı Hakîkî’den.. yetinmez elde ettikleriyle,
“daha!” der; kanat çırpar, yükselir verâlar
verâsı ufuklara.. ulaşmak istediği zirveye
erme adına kalmaz eşiğine baş koymadığı ve
teveccüh etmediği sıfât ve şuûn.. gönülden hep
bir dilenci tavrıyla süsler niyazlarını o “Güzel
İsimler” boyasıyla.. bilmez nazlanmayı, inler
sürekli Hazreti Yakup ve Yûnus İbn Mettâ gibi,
(Yusuf sûresi, 12/86) iniltileriyle,
tasa ve dağınıklıkla hep Hazreti Müşkil-
küşâ’nın kapısı önünde.. sızlanır ve Kudreti
Sonsuz’a ne inceden ince niyaz besteleri sunar.
Yer yer ümit ve reca hissine kapılır ve şevk u
şükürle şahlanarak Yunus edasıyla:
“Hoştur bana Senden gelen,
Ya hıl’at ü yahut kefen;
Ya taze gül yahut diken,
Lütfun da hoş, kahrın da hoş.”
der. Rıza televvünlü reca hissiyle her vâridi bir
armağan gibi öper, başına kor; olup biten bütün
bu ihsasları özel bir teveccüh anlayışıyla ve
“Rabbimin benimle muamelesi!” mülahazasıyla
karşılar; Rab’den birer armağan saydığı bütün
bu deyiş ve sezişleri iç içe sevinç hissiyle istikbal
eder.
Hep böyle olmuştu ve böyleydi Hâle ile hallenenlerin
değişmeyen duyuş ve sezişleri.. hiçbir
zaman dinmeyen heyecanları ve azm ü ikdamları..
baş döndüren semâvîlikleri ve melekleri
imrendiren, şeytanları fersah fersah uzaklaştıran
kalb ve ruh desenindeki tavırları. Ne hoş
dillendirir âşıklar sultanı Hazreti Mevlânâ, Hâle’ye
müteveccih bu dırahşan çehrelerin o farklı
yanını: “Bazen melekler bizim incelik ve nezaketimize
imrenirler; bazen de şeytanlar kabalık
ve densizliğimizden nefret duyarlar.”
Günümüzde gök ehlini imrendirecek insanların
bulunduğuyla alakalı bir şeyler söylemek
oldukça zor ama şeytanı zil takıp fıkır fıkır oynatan
insan sayısının hiçbir dönemde olmadığı
kadar mebzul bulunduğu da bir gerçek.
“Cenâb-ı Erhamürrâhimîn, ciddi bir “ba’s ü
ba’de’l-mevt” ile, bütün bütün şirazeden çıkmış
bu çağın şeytan güdümündeki insanlarına da
Hâle’ye müteveccih gönül erleri yolunda dirilişler
lütfeylesin!” niyazıyla, bu konuya da bir noktalı
virgül koyarak şimdilik “yeter!” diyorum.
Informazioni
Autore | Çağlayan Dergisi |
Organizzazione | Çağlayan Dergisi |
Sito | - |
Tag |
Copyright 2024 - Spreaker Inc. an iHeartMedia Company